Film yıldızları her Oscar töreninde kırmızı halıyı bir uçtan diğer uca geçer ve Hollywood’daki ırkçı politikalar gibi ciddi ya da seks kasetleri gibi yüzeysel konuları dikkatle tartışırken, edebiyat çoğunlukla pek de sözü edilen bir konu olmuyor. Fakat sadece alt metin olarak kalsalar da kitaplar, göz kamaştıran gülücüklerin arasına bir şekilde sızmayı başarıyor. Bu sene En İyi Film Oscarı’na aday olan sekiz filmden beşi kitap uyarlamasıydı: The Martian (Andy Weir’ın romanı), Room (Emma Donoghue’nun romanı), The Big Short (Michael Lewis’in kitabı), The Revenant (Michael Punke’un romanı), ve Brooklyn (Colm Toibin’in romanı). Bu dolu liste, Oscar dönemlerinde çok tartışılmayan bir gerçeği ortaya koyuyor: En İyi Film ödülünü alan filmlerin büyük çoğunluğu kitap uyarlaması. 1989-2011 yılları arasında Academy of Motion Picture Arts and Science’ın yönetici direktörlüğünü yapmış olan ve hâlihazırda Oscar ödüllerinin tarihiyle ilgili bir kitap üzerinde çalışan Bruce Davis, istatistikler ve bu gerçeğin ardındaki hikâye üzerine kafa yoruyor.
Brangien Davis: Bu zamana kadar En İyi Film Oscarı’nı alan filmlere göz attığımda bunların çoğunun kitap uyarlaması olduğunu öğrenmek beni çok şaşırttı. Bu filmlerin ne kadarının uyarlama ne kadarının özgün senaryo olduğuna dair tutulan bir istatistik var mı?
Bruce Davis: Akademi bu şekilde skor tutmuyor ve dürüst olmak gerekirse sen sorana kadar bunu ben de düşünmemiştim. Geri dönüp saymam gerekti ve bu beklediğim kadar kolay da olmadı. Şu ana kadarki En İyi Film ödüllerinden seksen yedi tanesi özgün senaryolara verilmiş, bunun dışında dokuzu daha önce tiyatro oyunu olarak oynanmış, bir başka grup ise bu kategorilerin hiçbirine girmiyor. Örneğin ödülü 1955’te alan Marty, aslen bir televizyon dizisi.
Her film için böyle bir hesaplamaya girişmek alengirli bir iş, fakat ortaya çıkan liste senin teorini destekliyor. Oscar’ın en prestijli ödülünü alan filmlerin neredeyse yarısı kitaplardan uyarlanmış. Üstelik “Kitap Uyarlaması” kategorisine soktuğum kırk iki filmin hepsi de romanlardan uyarlanmış da değil. Twelve Years a Slave gibi kurgusal olmayan anılar, Coliette’in novellası Gigi ve hatta F.X. Toole’un derleme öykü kitabında yer alan Million Dollar Baby’si de bu listeye girdi. Öte yandan ilk kez Cosmopolitan dergisinde yayımlanan ve herhangi bir kitaba dâhil edilmeyen All About Eve, listemde yer almıyor. Oyunlardan uyarlanan filmleri de listeye almadım – tabii Oliver! gibi oyunun kendisi de bir kitaptan uyarlanmadığı sürece. Bu konuda Dickens’a hak ettiği yeri vermem gerekti.
Brangien: Akademi bu ayrımı nasıl yapıyor?
Bruce: Senaryo kategorisi için Akademi’nin her yıl hangi çalışmaların uyarlama olduğuna (bu uyarlamaların illa kitaptan yapılmış olması da gerekmez), hangilerinin ise özgün olarak kabul edileceğine karar vermesi gerekir. Kendi bölümlerinin yönetici komitesine seçilen seçkin yazarlar, o yılın tüm filmlerini (aşağı yukarı 300 film demek oluyor bu) “Uyarlama” ya da “Özgün” kategorisinden birine koymak zorundadır. Bu filmlerin büyük çoğunluğu için karar vermek kolaydır, ancak her yıl dört ya da beş film büyük tartışmalara yol açar. Eğer bir film birden fazla kaynaktan uyarlanmışsa hangi kategoriye dâhil edilmesi gerekir? Bu tartışma başladığında birileri mutlaka grup içinde yarı şaka şu yorumu yapar: “Tek bir kaynak uyarlamadır, iki kaynak araştırmadır.” Kendi listemi hazırlarken ben de bu sorunla yüzleşmek zorunda kaldım; örneğin yapımcıların, Lawrence’ın Seven Pillars of Wisdom eserinin haklarını aldığı, ancak bunun yanında birçok farklı kaynaktan da yararlanarak yaptığı Lawrence of Arabia ya da yine birden fazla kaynak kullanılarak yaratılan 1935 yapımı Mutiny on the Bounty gibi filmleri kategorize etmek oldukça zordu.
Brangien: Son yıllarda çizgi romanlar da film uyarlamaları için etkin bir kaynak oldu. Onlar bu denklemin neresine düşüyor?
Bruce: Çizgi romanları severim ama henüz hiçbir çizgi roman uyarlaması En İyi Film listesine giremedi. Bu tabii ki de onların ya da abileri çizgi romanların filmlere ilham kaynaklığı edemeyeceği anlamına gelmez (burada Heath Ledger’ın Joker’inin unutmayalım), fakat bu filmlerin büyük bir çoğunluğu, filmlerin sunabileceği nispeten daha sessiz zevklerden ziyade dövüşler ve patlamalarla (ve dudak uçuklatan gişe hasılatlarıyla) ilgileniyor.
Brangien: Kitapları filme hak ettikleri şekilde yansıtmak bu kadar zorken neden birçok yapımcı kitap uyarlamaları yapmayı tercih ediyor?
Bruce: Yani Gone With the Wind ya da Lord of the Rings gibi kitapların neden filme uyarlandığını anlamak güç değil. Bir kitap büyük ölçüde popüler olunca, insanlar hikâyeyi ve karakterleri sevince kitabın filminin yapılmasına dair neredeyse toplumsal bir baskı oluyor. Stüdyo da filmin para getireceğine güveniyor ve ortaya çıkan sonuç takdire şayan da olabiliyor.
Yine de En İyi Film ödülüne sahip bu kırk iki uyarlamanın yapıldığı kitapların çoğu bir avuç insan tarafından biliniyordu. Durum çoğunlukla şöyle oluyor; yapımcının yolu bir kitapla kesişiyor ve bu kitabın bir yönü yapımcıyı çok etkiliyor. Belki kitapta önemli bir şeyler olduğunu düşünüyor, “İnsanlar bunu görmeli,” diyor ya da belki de hakkıyla uyarlandığı takdirde izleyicilere keyifli bir iki saat geçirtebileceğini düşünüyor. Robin Moore’un kitabından uyarlanan The French Connection’ın oldukça sağlam bir yapısı vardı örneğin; harika, zekice bir aksiyon filmiydi. Aynı şekilde Michael Blake’in romanı da büyük bir yankı uyandırmamıştı ama Kevin Costner kitabın potansiyelinin farkındaydı ve Dances with Wolves’un filme çekilmesi konusunda ısrar etti. İki film için de işler epey yolunda gitti.
Brangien: Peki neden uyarlama filmlerin kitaplar kadar iyi olmadığını düşünüyoruz?
Bruce: Çünkü çoğu zaman değiller. Hepimiz bir noktada yazarın ya da yönetmenin, bir kitabı muhteşem yapan asıl şeyi kavrayamadığını ya da böyle bir projeye daha en başta neden giriştiklerini düşünmüşüzdür. Fakat bunlar, filmlerin adaylık sürecinde ortaya çıkması muhtemel başarısızlıklardır, En İyi Film Oscarı alanlarda değil. Mesela kimsenin Godfather’ın kitabı kadar güzel olmadığını söylediğini hatırlamıyorum.
Brangien: Bu senenin En İyi Film adaylarının da çoğunlukla kitap uyarlamaları olduğu da göz önüne alındığında senaristlerin özgün hikâyelerden vazgeçip bunun yerine ilham için kitapçılarda dolaşmaya başlamaları gerektiğini düşünüyor musunuz?
Bruce: Ben hepimizin kitapçılarda dolaşmaya başlaması gerektiğini düşünüyorum.
Kaynak: http://lithub.com/