Kitap illüstrasyonları, yazının ortaya çıkışından beri çeşitli biçimlerde var olmuştur. Günümüzdeki modern kitap illüstrasyonlarının kökeni ise 15. yüzyılda Batı edebiyatında kendine yer edinmiş olan ve resmin, metinle aynı bloğa oyulduğu blok kitaplara uzanır. Bu uygulama, bir anlamda eski tezhip sanatının bir sonraki adımıdır. En ünlü örneklerinden biri olan Biblia Pauperum’da görüldüğü üzere bu, daha çok çizgi romanın Ortaçağ versiyonuna benzer.

Daha kesin konuşmak gerekirse kurgusal metinlerin ilgili resimlerle birlikte yayımlanması, 18 ve 19. yüzyıl Batı edebiyatıyla ve romanın yükselişiyle ilişkilendirilebilir. Charles Dickens’ın ölümünün iki yüzüncü yılında Melanie McDonagh, ünlü İngiliz yazarı illüstratörlerle yaptığı işbirlikleri ve onlarla olan sıkı ilişkileriyle anar: “Dickens, metni yazmadan önce illüstratörlere kabaca bir taslak verir ve resimlerin kendi kafasındaki konseptlerle tam olarak uyuştuğundan emin olmak için bu çizimleri dikkatlice incelerdi.” Dickens’ın en meşhur illüstratörü H.K. Browne (takma ismi “Phiz”), belli karakterlerin dış görünüşleri ve görsellerin kompozisyonuyla ilgili yazarın sıkı talimatları altında çalıştı. Bu da Phiz’in karakterler için yaptığı görsel yorumlamaların en az Dickens’ın karakter betimlemeleri kadar önemli olduğu anlamına geliyordu.

20. yüzyıla gelindiğinde hem yayıncılık hem de görsel sanatlardaki trendler tabii ki de büyük ölçüde değişikliğe uğradı ve edebi metinlerde metni görsel eşliğinde yayımlama eğilimi ciddi anlamda azaldı; kitap illüstrasyonları çocuk edebiyatıyla ilişkilendirilmeye ve “seviyesiz” ya da popüler kitaplara özgü bir özellik olarak görülmeye başlandı. Aynı zamanda betili sanat da benzer bir şekilde zamanın gerisinde kaldığı gerekçesiyle bir tabu haline geldi ve sanat dünyasından dışlandı. Duchamp, sanatın yalnızca estetik ve görsel güzellik amacıyla var olmaması gerektiğini söyledi. Bunu takip eden akım da doğal olarak soyut sanat eserleri, Dada ve “resmin ölümü”ydü. Resim tabii ki de ölmedi; 20. yüzyılın sonu ve 21. yüzyılın başında betili, figüratif resimler büyük bir güçle yeniden dirildi.

20. yüzyılın ortalarında kurgusal eserlere eşlik eden illüstrasyonlar bulmak zor olsa da kitap illüstrasyonları daha az geleneksel ve çoğunlukla da daha az saygıdeğer biçimlerde gelişimini sürdürmeye devam etti. Bu gelişim, Virgil Finlay’in ikinci sınıf bilimkurgu dergilerinde “Ay Denizinin Fethi” gibi isimleri olan öyküler için yaptığı harikulade illüstrasyonlarda görülebilir; bu çizimlerdeki canlılık ve detaylar, Gustave Dore’un Dante ve Milton için yaptığı gravürlerin ve Harry Clarke’ın Poe illüstrasyonlarının bir tezahürü gibidir. 

McDonagh’ın makalesinde İngiliz yayınevi Jonathan Cape’ten Dan Franklin, yetişkinlere yönelik kitaplardaki bu değişken trendlerden bahseder ve illüstrasyonlu kurgusal kitapların düşüşe geçmesinin sebebi olarak iyi illüstratörlerin bulunmamasını gösterir. Franklin’in yorumu (“Çizebilen birine öyle kolay rastlanmıyor”) illüstrasyonu 18 ve 19. yüzyıllarda etkin olan ve özel bir uzmanlık gerektiren detaylı gravürlerin bir devamı olarak gören geleneksel anlayışı yansıtmaktadır.

Franklin’in bu yorumuna rağmen kitap illüstrasyonları yapacak yetenekli insanlar yok değildir; ancak yetişkinlere yönelik kurgusal edebiyat ürünlerinde geleneksel kitap illüstrasyonlarına yönelik talep oldukça azdır. 20. yüzyıl boyunca çocuk edebiyatı türünde takdire şayan yeteneklere sahip sayısız illüstratör kendini gösterir; Chris van Allsburg, David Weisner ve Alenka Sottler bu isimlerden yalnızca birkaçıdır. Popüler çocuk kitapları, 20. yüzyıldaki kitap illüstrasyonlarının en yaratıcı ve hünerli örneklerini sunar ve bu çalışmalar şüpheye yer bırakmayacak biçimde çağdaş sanatçılardan etkilenmiştir. 

Son yirmi yıla geldiğimizde ise grafik romanların “ucuz roman” kategorisinden çıkıp saygıdeğer sanat ve edebiyat türü olarak kabul edilmeye başlanması, edebiyat illüstrasyonlarının sahnesini oldukça genişlettiğini görebiliriz. Art Spiegelman’ın hem kendi etkileyici çalışmaları hem de bu sanat dalına genel anlamda verdiği destek, bu gelişmede büyük rol oynadı. Spiegelman’ın 2014’ün başlarında müzisyen Philip Johnston ile ortaklaşa hazırladığı ve konusunu Lynd Ward’ın yapıtlarından alan WORDLESS! müzikali, grafik anlatımın az bilinen tarihini gözler önüne serdi. The Los Angeles Times, Spiegelman’ın türe katkılarıyla ilgili “Art Spiegelman neredeyse tek başına çizgi romanları içine atıldıkları oyuncak sepetinden çıkararak edebiyat raflarına yerleştirdi,” yorumunu yaptı.

Tüm bunlara rağmen günümüzde stil olarak çok daha yaratıcı olan grafik çalışmalar kolayca “çizgi dizi” kategorisine sokuluyor. Bu durum, bu eserlerin ciddi bir sanatsal değer taşımamasından değil, grafik roman türünün, anlatımın görsellikten daha da öne çıktığı çizgi roman geleneği ile hâlâ yakın bir biçimde bağlı olarak görülmesinden kaynaklanıyor. Bu genellemenin birçok istisnası var –örneğin Joe Sacco ya da Anders Nilsen’in eserleri– fakat bunlar, adı üstünde, istisna. Hiç şüphesiz ince detayların ya da geleneksel gravür stili illüstrasyonların eksikliğini daha aşağı seviye bir teknik ressamlığın göstergesi olarak kabul etmek de yanlış olur. Marjane Satrapi’nin Persepolis’i gibi eserler insanı yanılgıya düşürebilecek kadar basit çizimler içeriyor, ancak Satrapi’nin koyu mürekkebi, estetik ve duygusal karakterlerinin ardında yatan dehayı gizlemek için kullandığı zarif bir maske işlevi görüyor.

Bununla birlikte e-kitabın ortaya çıkışı ve dijital yayıncılık kitapseverlerin kitaba bir “nesne” olarak duyduğu sevgiyi yeniden körükledi. İllüstrasyonun ve edebi metnin yan yana yer aldığı, yazarların ve sanatçıların ortaklaşa yürüttüğü çalışmalarla birlikte, çoğunlukla harikulade biçimde basılmış ve birer “güzellik nesnesi” olan kitaplar bugün de raflarda kendine yer bulmaya devam ediyor. Benim de ümidim, yayıncıların kitapla bir nesne olarak neler yapılabileceği konusundaki fikirlerinin gelişmesiyle beraber bu tarz ortak çalışma deneyimlerinin de illüstratör ve yazarlar arasında daha yaygın hale gelmesi.

SEPET
0