Yirmi beş yıl önce Robert Darnton “Büyük Kedi Katliamı” isimli kitabıyla tarih anlayışına oldukça özgün bir bakış açısı getirdi ve kitap hâlâ da büyük bir ilgi görmeye devam ediyor. Darnton, erken modern Fransa’sındaki sıradan insanların zihniyetlerinin ve dünya görüşlerinin incelikli yorumlamalarına ulaşabilmek amacıyla tarihsel çalışmalara etnografik bir perspektif getirmeyi öneriyor.

“Büyük Kedi Katliamı”nda Darnton halk kültürü, kayda geçmiş kolektif davranışlar, polisler ya da burjuvazi gözlemciler tarafından derlenen muğlak belgeler aracılığıyla Fransa’nın kırsal ve kentsel kültürünün belirleyici öğelerini ortaya çıkarmaya çalışır. Zihniyet konusunda gerçekçi bir tutum izler ve bu zihniyetlerin zamana, mekâna ve gruba göre gösterdiği esnekliği ve değişkenliği kabul eder; “…tipik bir köylünün ya da tüm sınıfını temsil eden bir burjuvanın var olduğuna inanmıyorum,” (s. 17) der.

Bunun da ötesinde, geniş bir yapısal anlatımdan ziyade tek bir açıklayıcı olaya odaklanmayı tercih eder; tek bir kafa karıştırıcı olay üzerine yapılan dikkatli bir tarihsel yorumlamanın, tarihi bir dönemi aydınlatma konusunda geniş kapsamlı açıklamalar ve anlatımlardan daha işlevsel olduğunu ortaya koyar.

Darnton, “iyi” sosyal tarihin sayısal ya da üst seviyede “objektif” (ki bu, bakış açısı yönünden tarafsız kalmak anlamına gelir) olması gerektiği fikrine katılmaz. Bunun yerine o, kültürel ve sosyal tarihçinin görevinin, bugün bizi Fransız köylülerin dünya görüşünü anlamaktan alıkoyan düşünce ve davranışları açığa çıkarmak ve onların bu görüşlerinin modern anlayıştan ne kadar da farklı olduğunu göstermek olduğunu düşünür. Hem kavramsal hem de gerçek anlamda endüstri çağı öncesi Avrupa’daki işçilerle aramızda büyük bir mesafe var. Bu yüzden de hâlihazırda sınırlı olan tarihsel verileri kullanarak bu anlayış farkını ortaya çıkarabilmek çok zor.

Kitaba adını veren makalede Darnton, tek bir vakayı detaylı bir şekilde inceliyor; bir matbaa çırağı (daha sonraysa gezgin) olan Nicolas Contat’ın, kedilerin çıraklar tarafından öldürülmesini anlattığı otobiyografik notlarını. Darnton bu olaya hem sosyal hem kültürel bağlamda yaklaşır; kedilerin kırsal bölgelerdeki festivallerde üstlendiği sembolik rol, hayvanlara yönelik şiddet konusundaki güncel tavır, ustanın karısının kedisini öldürmenin altında yatan cinsel imalar, 18. yüzyılda usta ve çalışanlar arasında yaşanan maddi değişimler… Darnton, bu olayın oldukça “yoğun” bir açıklamasını sunarak okuyuculara, bu hikâyenin çeşitli öğelerinin önemini ve yorumlamasını kavrama imkânı tanıyor. Aynı zamanda çalışanların ve ustaların zihniyeti ve gündelik ritüellerinin arka planına da ışık tutar. Yani bu makale, yorumlayıcı kültürel tarihin bir paradigmasıdır. Darnton, bu çalışmasını şu şekilde anlatır:

“Bu kitap 18. yüzyıl Fransa’sındaki düşünme yollarını incelemektedir. İnsanların yalnızca ne düşündüğünü değil; nasıl düşündüklerini, dünyayı nasıl kurguladıklarını, hangi duygularla donattıklarını ve ona nasıl anlam yüklediklerini de göstermeyi amaçlıyor. Araştırma, entelektüel tarihin anacaddesini izlemek yerine, Fransa’da l’histoire de mentalités (zihniyet tarihi) olarak bilinen keşfedilmemiş topraklara doğru yola çıkmıştır. Bu janr İngilizcede henüz bir isimden yoksun, ama basitçe kültür tarihi diye adlandırılabilir, çünkü uygarlığımızı antropologların yabancı kültürleri incelediği biçimde ele alıyor.” (s.15)

Darnton, bize her anlamda çok uzak olan geçmişteki insanların dünyayı nasıl algıladıkları, içinde bulundukları sosyal ilişkileri ve yaşadıkları hayatları anlamak konusunda yol almanın mümkün olduğunu gösteriyor. Arşivlerden ulaşabildiğimiz tarihi belgeler, bu noktaları cevaplayabilecek zenginlikte; parçaları bir araya getirip bu belgelerde açığa çıkan gündelik hayatın ve deneyimin ayrıntılarını keşfetmek de tarihçilerin görevi.

 

Kaynak: http://understandingsociety.blogspot.com.tr/

SEPET
0